YENİ BİR EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI
1977’den 2006’ya kadar, tam 29 yıl boyunca bir öğretmen olarak her yeni eğitim-öğretim yılının heyecanını yaşadım.
1977’den 2006’ya kadar, tam 29 yıl boyunca bir öğretmen olarak her yeni eğitim-öğretim yılının heyecanını yaşadım. O yıllarda yeni ders kitapları, yeni müfredat programları, yeniden boyanmış sınıflar, tertemiz okul bahçeleri, yeni öğrenciler ve yeni meslektaşlarla dolu bir başlangıç olurdu her eylül.
Yılların tecrübesi de olsa, merak ve heyecan hep tazeydi.
Çünkü öğretmen, sadece ders anlatan kişi değildir. Öğretmen, örnek kişidir. Giyimiyle, kuşamıyla, hal ve tavırlarıyla topluma yol gösterendir. Adında “Milli” sözcüğü geçen bir bakanlığın temsilcisi; ülkenin en ücra köşesinde devleti temsil eden yegâne kişidir.
Gençliğe şekil verecek, millî ve manevi değerleri aktaracak, Atatürk’ün ifadesiyle “fikri hür, vicdanı hür nesiller” yetiştirecek olan da odur.
Kıyafet birliği ve disiplin
Bizim dönemimizde öğretmen de öğrenci de kıyafetiyle farklıydı. Öğretmen, öğretmen gibi; öğrenci, öğrenci gibi giyinmek zorundaydı. Bu birliğin adı “kıyafet yönetmeliği”ydi.
Ancak yıllar geçtikçe bu disiplin de gevşedi. Kıyafet serbestliği geldi, herkes istediği gibi giyinmeye başladı.
Emeklilik sonrasında bir vesileyle gittiğim bir lisede, öğretmenler odasına girince şoke olmuştum. Sanki bir defile salonuna girmiş gibiydim. Durumu arkadaşlarımdan birine anlatırken sendika temsilcisi olduğunu söyleyen biri söze karıştı:
— “Hocam, biz devlete karşı sivil itaatsizlik başlattık.”
Ona, “Okulda devlet kim?” diye sordum. Cevap veremedi. Ben söyledim:
— “Devlet burada sensin. Sen kendi kendine sivil itaatsizlik yapıyorsun.”
Bu sahne, beni emekli bir öğretmen olarak derinden üzmüştü.
Zararın neresinden dönülse kârdır
Nihayet bu yıl, yanlışlıktan dönülüp kıyafet yönetmeliği tekrar uygulanmaya başlandı.
“Zararın neresinden dönülse kârdır.” derler ya, ben de öyle düşündüm ve memnun oldum.
Ama aklıma hep şu hikâye gelir:
Ağa ile maraba
Ağa, en güzel atını koştuğu arabasıyla marabasını yanına alıp kasabaya iner. Yolda taze bir tezek görürler. Ağa, alay etmek için marabasına der ki:
— “Şu tezeği ye, araba senin.”
Maraba ata, arabaya bakar. Ağaya da gıcıktır zaten. Oturur, mide bulantısıyla tezeği yer. Arabaya biner, ağa yürümek zorunda kalır.
Ama hem ağa bozulmuştur, hem maraba. Çünkü ağa arabasını kaybetmiş, maraba ise boşuna tezek yemiştir.
Dönüşte yine bir tezek görürler. Bu kez maraba ağaya seslenir:
— “Ağa, sen şu tezeği ye, araba geri senin olsun.”
Ağa fırsatı kaçırmaz, oturur tezeği yer, arabaya biner.
Köye girerken maraba sorar:
— “Ağam, köyden çıkarken araba senindi, at senindi, yürüyen bendim. Köye giriyoruz, yine araba senin, at senin, yürüyen ben. Peki biz bu boku niye yedik?”
İşte bazen hayatın özeti tam da bu soruda gizlidir.
Son söz
2025–2026 Eğitim-Öğretim Yılı’nda, tüm meslektaşlarıma ve geleceğimizin teminatı olan öğrencilerimize başarılar diliyorum.
0 Yorum