ÜLKESİ OLMAYAN DEVLET
Bir devlet düşünün; bayrağı, halkı, kimliği var ama ülkesi yok… Filistin, 21. yüzyılın ortasında hâlâ toprağı elinden alınmış, dünyaya vicdan dersi veren bir acının adıdır.
Ülkesi olmayan bir devlet olur mu?
Tabii ki olmaz, olmamalıdır da.
Ama ne yazık ki var. O halde soru şu: Hangi devlet?
El cevap: Filistin.
1948 Mayısında, birkaç bin kişiyle toprak satın alarak kurulan bir devlet, aynı tarihten itibaren “Filistin Toprakları” olarak bilinen toprakları “Arz-ı Mev’ud” iddiasıyla ele geçirmiş, birkaç milyon kişiye ulaşarak köklü bir devlet haline gelmiştir.
Babil ve Roma sürgünleriyle dünyaya yayılan Yahudiler, iddia ettikleri toprakları hiçbir zaman unutmamışlardır. Çok çalışarak gittikleri ülkelerde önemli makamlara gelmişler, özellikle finans ve bankacılık alanında büyük başarılar elde etmişlerdir. Gittikleri ülkelerde Yahudi diasporaları oluşturarak, “devlet kurma, var olma ve dünyaya yön verme” hedeflerinden asla vazgeçmemişlerdir.
Rusya’da, Amerika’da ve Avrupa’da çok güçlü bir yapılanma kurmuşlardır.
Devlet kurdukları bölgedeki halk ise, ilimden ve teknolojik gelişmelerden uzak, bedevi bir yaşam sürmüştür. Dış yardımlarla hayatlarını idame ettiren bu insanlar, kendi ayakları üzerinde durmakta zorlanmışlardır. Buna en güzel örnek, Osmanlı İmparatorluğu dönemidir.
Falih Rıfkı Atay, Zeytindağı adlı eserinde bölgeyi ve halkını dramatik bir dille anlatır. İngilizlerin ve Şerif Hüseyin’in kışkırtmalarıyla Türklere ve Türk ordusuna neler yapıldığını açıkça ifade eder. Her türlü ihtiyaçları Osmanlı tarafından karşılanan bu insanlar, dört yüzyıl boyunca Türkçe öğrenme gereği bile duymamışlar; ancak 1916–1932 yılları arasındaki yirmi yıllık süreçte İngilizceyi mükemmel biçimde konuşur olmuşlardır.
Türklerin bölgeden çekilmesiyle birlikte, topraklar Sykes-Picot Anlaşması ile parçalanmış; Suriye, Ürdün, Lübnan, Filistin ve İsrail gibi yeni devletler ortaya çıkmıştır.
O günden bugüne bölge, adeta bir ateş çemberi içinde, patlamaya hazır bir bomba halindedir.
ABD, İngiltere, Fransa ve diğer büyük güçlerin planları teker teker devreye sokulmuştur.
ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, bir dönem “Bölgede 22 ülkenin sınırları değişecek” diyerek Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) ilan etmiştir.
Bu süreçte Kaddafi gitmiş, Saddam devrilmiş, Esad’ın Suriye’si parçalanmıştır.
Bütün bu gelişmeler, İsrail’in “Arz-ı Mev’ud” hayalini uygulamaya koymasına zemin hazırlamıştır.
En yeni olay ise, Mossad’ın kurdurduğu iddia edilen Hamas’ın 7 Ekim 2023’te İsrail’e saldırmasıyla başlamıştır.
Bu saldırıda 1200 kadın ve çocuk hayatını kaybetmiş, İsrail de Avrupa ve ABD’nin desteğini alarak Gazze’ye saldırmış, adeta soykırım yapmıştır.
67.000 kadın, çocuk ve sivil yaşamını yitirmiş; 130.000’in üzerinde Filistinli yaralanmış veya sakat kalmıştır.
Uzun süren abluka ve bombardıman sonucu, Gazze halkı açlıktan ölmeye başlamış, insani yardımların bölgeye girişi engellenmiştir.
“Ba‘de harabi’l-Basra” yani “Basra harap olduktan sonra” sözünün tam anlamıyla yaşandığı bir tablo ortaya çıkmıştır.
Dünyadan yükselen tepkiler üzerine, ABD ve İsrail, Trump’ın girişimiyle Hamas ile ateşkese razı olmuştur.
Tabii ki en kötü barış, en iyi savaştan iyidir.
“Zararın neresinden dönülürse kârdır” anlayışıyla hareket edilmiştir.
Sonuçta ortada, topraklarının büyük bölümü işgal edilmiş, belli alanlara sıkıştırılmış küçük bir Filistin kalmıştır.
Birleşmiş Milletler, Filistin’i devlet olarak tanımış olsa da;
Ülkesi olmayan, topraklarına el konulmuş bir Filistin Devleti…
Dünyanın vicdanında hâlâ cevap bekleyen bir sorudur.
0 Yorum