SUSMA! SUSTUKÇA SIRA SANA DA GELECEK…
Uluslararası ilişkilerde dostluklar değil, çıkar ilişkileri ön plandadır.
Uluslararası ilişkilerde dostluklar değil, çıkar ilişkileri ön plandadır.
Gün geçmiyor ki dünyanın herhangi bir yerinde
çatışmalar, savaşlar yaşanmasın.
Dünya medeniyetine katkı sunan Mezopotamya, Mısır, İran-Pers, Roma ve İslam medeniyetleri bu bölgede şekillenmiştir.
Orta Doğu; Mısır’dan tüm Arap Yarımadası’na, İran’dan Anadolu’ya, Kafkaslar’dan Balkanlar’a uzanan geniş bir coğrafyayı kapsar.
Bu bölge, **“kavimler kapısı”**dır. Medler, Persler, Büyük İskender, Moğollar, Romalılar ve Türkler bu kapıdan Asya ya Avrupa’ya ve Afrika’ya hâkim olmaya çalışmışlardır.
Yani, bu coğrafya tarihin hiçbir döneminde savaşsız bir gün geçirmemiştir.
Savaşların nedenlerinden biri de din savaşlarıdır. Haçlı Seferleri bunun en açık örneğidir. Üç semavi din de bu bölgede doğmuştur: Musevilik, Hristiyanlık ve Müslümanlık.
Güzel bir söz vardır: “Din ayrıştırır, dil birleştirir.”
Sevgi, birlik, dayanışma ve barışı öngördüğünü iddia eden dinler, Orta Doğu’da ne yazık ki savaşların kaynağı olmuştur.
1948 yılında kurulan İsrail devleti, kurulduğu günden bu yana Orta Doğu’da “çıbanbaşı” olmuş; “Arz-ı Mev’ud” (vaat edilmiş topraklar) hedefiyle hareket etmiş, bu amaç uğruna yaklaşık yetmişyedi yıldır yüz binlerce insanı katletmiştir. Bir avuç insanın kurduğu bu devleti ABD desteklemekte, Orta Doğu’nun jandarmalığını üslenmektedir.
Dünya Yahudilerinin siyasi ve bilimsel üstünlüklerini de unutmamak gerekir.
Bölgede yer alan İslam
ülkeleri ise ne yazık ki bilimden, fenden ve teknikten uzak kalmış; ABD’nin piyonluğunu üstlenmiş, sonuç olarak da bağımsızlıklarını büyük ölçüde yitirmişlerdir.
Güç odakları; Irak’ta
Saddam’ı, Libya’da Kaddafi’yi, Suriye’de Esad’ı birer birer hedef almıştır ve yok etmiştir.
“Büyük Orta Doğu Projesi ” kapsamında, 22 Orta Doğu ülkesinin sınırlarının değiştirilmesi, bu milletlerin parçalanması ve güçsüz hâle getirilip İsrail’in bölgenin başat gücü hâline getirilmesi amaçlanmıştır.
“Susma, sustukça sıra sana gelecek” sloganı artık bir gerçektir. Sustukça birer birer devletler yeniden dizayn edildi.
Ve sıra İran’a geldi. ABD ile İsrail’in iddiaları tekrar gündeme taşındı.
Saddam’ın kimyasal
silahları, Kaddafi’nin ABD’ye kafa tutması neyse; şimdi de İran’ın nükleer silah üretme aşamasına geldiği öne sürülüyor.
“Ben de olursa mübah, sen de olursan günah.”
ABD, Çin, Rusya, Hindistan, Pakistan, K.Kore,Fransa ve İsrail’in nükleer silahları varken, İran’a neden yasak?
Bu, emperyalizmin bir dayatmasıdır.
İran rejiminin içeride kadınlara ve üniversitelere uyguladığı demokrasi dışı baskılar da bu sürece gerekçe gösterilmiştir. Böylece “kurdun kuzuya suyu bulandırdığı” hikâyesi bir kez daha sahneye konmuştur.
Acımasız şekilde Orta Doğu’daki savaş İran’a sıçramıştır. Onlarca bilim insanı yerleri tespit edilerek katledilmiş,
İran Genelkurmay Başkanı ve askeri yöneticilerevlerinde bombalanaraköldürülmüştür. Nükleer santrallerle ilgili odak noktaları vurulmuş ve bu saldırılar devam etmektedir.
Amaçlardan biri de İran’daki molla rejimini yıkmaktır. Zaman her şeyi gösterecek.
Orta Doğu’nun başat ülkesi olarak Türkiye de gerekli önlemleri almalıdır.
İç barış başta olmak üzere, deneyimli hariciyecilerimizin görüşlerine kulakverilmelidir.
“Ben” değil, “bizolunmalıdır. Aksi hâlde bu ateş bizi de etkiler, hatta yakabilir.
Rehberimiz Atatürk, Hedefimiz “Yurtta barış,
Dünyada barış”olmalıdır.
0 Yorum