NE HALE GELDİK
Bizim pehlivan Hacı Mahmut Ercan “Ne iyi okuyup hoca olabildik ,ne’de iyi bir hanıma koca olabilirdik.” derdi.
(NEREDEN NEREYE)
Bizim pehlivan Hacı Mahmut Ercan “Ne iyi okuyup hoca olabildik ,ne’de iyi bir hanıma koca olabilirdik.” derdi.
Ülkemizde Cumhuriyetimizin 100. yılını kutladığımız şu günlerde ne sanayileşebildik ne de tarım alanında dünyanın sayılı bir ülkesi haline gelebildik.
Gelişmekte olan ülkelerarasında bocalayıp duruyoruz.Her ne kadar G 20 lerde isek’de şu anda 21 lere düştük.
Eksiğimiz ne sorusuna bir türlü cevap veremiyoruz.Verebilsek
bugünkü durumda olmazdık.
Cumhuriyetin 100. yılında ülkeyi idare edenlerin belirlediği hedef 500 milyar $ ihracat, 25.000 $ kişi başı milli gelirdi.Bu hedefin yarısını bile ulaşamadık.
10.000 $ kişi başı milli gelir, 250 milyar $ dış ticaret.
200 küsür Üniversitemiz var ama dünyada ilk 100 lerde 200 lerde bir üniversitemiz yok.
Üniversiteler, yüksek okullar yetiştirdikleri insanlarla ülkenin önünü açar, yaptıkları araştırma, geliştirmeler ile ülkeye yön verirler.
Bizde böyle’mi ? Üniversite
mezunlarımız kendilerine iş bulamaz, araştırma yapamaz durumundadırlar.Çünkü aldıkları eğitim yetersiz.
Her il’e üniversite açtık. Neden; o şehrin ekonomik durumu düzelsin diye.
Üniversite öğrencisini bir para kazanma aracı meta olarak gördük.
Üniversitelerin olduğu şehirlerde kütüphaneler bilim ve kültür alanları kuramadık, ama Kafeler pastahaneler sohbet yerleri kahvehaneleri geliştirdik.
Kafe kültürünün yerini kütüphane kültürü alması geregine önem veremedik.Veya vermek istemedik
Üniversiteler şehirlerin kültür hayatını,sanatını geliştiren,şehir halkını iyi yönde değiştiren bilim yuvaları olması gerekirken, şehirler ve sehrin insanlarının kültürü,yaşantısı üniversite öğrencilerini değiştirdi dönüştürdü..
İşte onun için başarılı başarılı olamadık.
Ziraatsiz ziraat mühendisleri, hayvansız veterinerler yetiştirdik.
Yetişen bu mühendisler ve veterinlerler halkın,çiftçinin gerisinde kaldılar.
Dünyada kendi kendine yeten yiyeceğe,giyeceğe para vermeyen yedi ülkeden biriydik.
Bugün maalesef canlı hayvan ithal eden, et ithal eden dışarıdan her türlü tarım ürünü alan bir ülke duruma düştük veya bilerek, isteyerek düşürüldük.
Sanayimiz çok mu parlak. Hiçte değil.
Şehrimiz Kayseri’nin sanayisi çoğunlukla ağaçtan mobilya, saçtan demir kapıya dönüştü.
Bir gemi salatalık sattık Almanlardan bir x5 BMW otomobili alabildik.Bir cep telefonu alabilmek için bir iki takım mobilya, beş on kapı veriyoruz.
Cumhuriyetin binbir türlü zorluklarla kurduğu,uçak ürettigi fabrikaları kapattık,üzerine “yatıp yuvarlanmak”için millet bahçeleri yaptık.
Giyeceğimizi üreten Sümer bez fabrikalarını,kağıtfabrikalarını,şeker fabrikalarını kapattık.Araziler ne on beşer katlı devasa binalar yaptık bunlarlada öbündük,övünüyoruz.
Maalesef geldiğimiz nokta bu.
Maliye bakanımız Merkez Bankası başkanımız daha düne kadar bir eyaletimiz,sancağımız olan ülkelerden para dilenir hale geldiler.
Osmanlı’nın son zamanlarında alınan borç paralarla saraylar yaptığı gibi biz’de saraylar köşkler yapmaya başladık.
“İtibardan tasarruf olmaz”
mantığı ile bu hale geldik veya getirildik.
Gittiğimiz ülkelerden hem para veya swap istedik hem de borçlandığımız ülkeler bizi kıskanıyor yalanlarını uydurduk.
Biz Türk milleti olarak tercübeliyiz.Osmanlı’nın borçlarını 1954 yılına kadar bu genç Türkiye cumhuriyeti devleti ve milleti ödedi.
Tabii ki alınan bu borçlar da bu milletin henüz daha doğmamış çocukları tarafından ödenecektir.
Ödeyecekler ama ülkeyi bu hale getirenleri de hayırla yâd etmeyeceklerdir.
0 Yorum