BİR TÜRKMEN KÖYÜNDE (Kuruhüyük)KIŞLIK ERZAK HAZIRLIĞI
Kışlar uzun geçerdi, bazen dört beş ay sürerdi.
BİR TÜRKMEN KÖYÜNDE (Kuruhüyük)KIŞLIK ERZAK HAZIRLIĞI
Kışlar uzun geçerdi, bazen dört beş ay sürerdi.
Karla kapanırdı yollar; şehirle, kasabayla ilişik kesilirdi.
Herkes ürettiğini yerdi. Kışlık yiyecekler yazdan hazırlanırdı.
Kışlık erzak, kerpiçten yapılmış, toprakla örtülmüş, fazla camı çerçevesi olmayan, zemini toprak ve biraz da nemli odalarda saklanırdı.
Hazınç (erzak) odası olarak hazırlanan bu odalarda, kap kacakların yerleştirildiği terekler ve tel kapaklı dolaplar bulunurdu.
Odanın bir köşesinde kum yığınları, sandıklar, sepetler, çanaklar, küpler ve “duraklar” yer alırdı.
Çanaklar, Anadolu’daki doğurganlık ve bereketin sembolü olan Kibele Tanrıçası’na benzetilirdi. Yapıları, ağız ve tabanları basık; ortaları ise şişkin ve genişti.
Yazın hazırlanan peynirler küçük çanaklara, depki ile hava almayacak şekilde bastırılır, çamurlanır, ters çevrilerek ağızları kuma gelecek şekilde gömülürdü.
Bunun nedeni; basılan peynirde su kalmışsa ağızdan süzülür, onu kum emer ve peynirin bozulması önlenirdi.
Küpler ise çanakların büyük olanlarıydı.
İçleri petrol ürünü olan zift ya da kara sakızla sıvanır, kurutulurdu. Küplerde turşu ve pekmez çeşitleri saklanırdı.
Turşu, daha çok pancarın bir türevi olan “pezik”ten yapılırdı.
Ayrıca kavunun hamı olan “kelek”ten de turşu kurulurdu.
Pekmezin onlarca çeşidi vardı: kabaklısı, ayvalısı, ekşisi, patlıcanlısı, balbaşılısı…
Kadınlar saatlerce pekmezi çalkalar, çarpar, bal kıvamına getirinceye kadar uğraşırlardı.
Cıvık pekmezin de çeşitleri olurdu.
Herkesin bağında badem ve ceviz ağaçları da bulunurdu. Bunlar da pekmeze katılırdı.
İğde ağacının dikenli dalları kesilir, bu dikenlere üzüm salkımları asılırdı. Buna “hevek” denilirdi.
Evin tavanındaki ağaçlara asılan bu üzümler, kışın Mart ayının sonuna kadar tüketilirdi.
Asmalık üzümler daha çok sert kabuklu “buludulardan” olurdu.
1940’lı, 50’li, 60’lı yıllarda inekler ve koyunlar kışın yavrularlardı.
Bu nedenle yaz boyu sağılır, kışın süt vermezlerdi.
Kışın yoğurt zor bulunurdu.
Yaz aylarında, bakır helkelere çalınan koyun yoğurtlarının üzerine kuyruk yağı eritilerek dökülürdü.
Yoğurdun hava ile teması önemlidir.
Bu yoğurtlar, erzak evinin tavanına asılır, kışın tüketilirdi.
Bir diğer kışlık yiyecek de soğan ve patatesti.
Kadınlar patateslere, zorunlu olmadıkça bıçak vurmazlardı.
Islatılan küçük yumrular taşlara sürülerek kabuklarından temizlenirdi.
Herkesin kapısında, sayısı az da olsa birkaç ineği, koyunu, kuzusu, keçisi bulunurdu.
Ayrıca gurk (kuluçkaya yatan) tavuklar, yumurtalara yatırılır; civciv çıkarırlardı.
Çıkan civcivlere “firik” denirdi.
Bu firikler daha sonra horoz ve tavuk olurlardı.
Horozların etinden, tavukların da yumurtasından yararlanılırdı.
Yumurtalar, toprak çanaklarda saklanırdı.
Haşlanarak, tereyağında pişirilerek; kaygana ve omaç olarak tüketilirdi.
(Omaç: Hekirli tereyağı tavada eritilir, üzerine parçalanmış yufkalar eklenir, harmanlanır. Ardından birkaç yumurta kırılıp birlikte pişirilirdi.)
Kefek taşlardan, ortası oyularak yapılan “durak” (ya da dorak)lar vardı.
Bunlara yoğurtların yağlı tabakası konur, üzerine kesek kaya tuzları atılırdı.
Burada biriktirilen yoğurt yüzleri, sonbaharda boşaltılır, yayıkta yayılarak tereyağı elde edilirdi.
Kalan tortulardan süzme yapılır, süzmeye yarma, nohut ve mercimek karıştırılarak tarhana yapılırdı.
Yapılan tarhanalar çanaklara yerleştirilir, kışın çorba olarak tüketilirdi.
Köyümüzde hâli vakti yerinde olanlar, güz aylarında bir erkek sığır keser; kışlık sucuk yaparlardı.
Kurban bayramında veya başka zamanlarda kesilen hayvanların etleri kaya tuzuna bulanır, iplere takılarak güneşte kurutulurdu.
Kurutulan kemikler ve etler, kışın kuru fasulye veya başka yemeklere katılarak tüketilirdi.
Köyümüzde et, sucuk, pastırma ve pöç konusunda uzman kişi Cevriye Yılmaz’dı.
Cevriye Ebe, yanına aldığı birkaç kişiyle birlikte kışın Kars’a, Erzurum’a et işlemeye giderdi.
Dönüşlerinde, yanlarında getirdikleri et ürünlerini köy halkına tattırırlardı. Bu konuda köyümüz şanslıydı.
Et konusunda Mazan’ın İbrahim (İbrahim Yılmaz) iyi bir kasap, usta bir et işleyicisiydi.
Köylü sucuk, pastırma ve kavurma yapmayı bu insanlardan öğrendi.
Onları rahmetle yâd ediyorum.
Kışın şehirle ve kasabayla ilişiği kesik olan bu kapalı toplumda; ambarda un, birkaç seklem (çuval) bulgur, yarma, kışlık yufkası hazırsa; kilerde de erzak varsa, kış kaygısı atlatılmış sayılırdı.
0 Yorum